22 Eylül 2006
2006 model tehcir
İstanbul gibi plansız büyüyen bir şehrin gittikçe bozulan çehresinin birtakım projeler dahilinde değiştirilmeye çalışılması kaçınılmaz bir zorunluluk. Yetkililer, son zamanlarda daha çok duymaya başladığımız “kentsel dönüşüm projeleri”nin bu makyajı gerçekleştirmeye aday olduğunu söylüyor. Yetkililere güvenmek hususunda sükut-u hayale uğramaya alışkın bir toplum içerisinde yaşadığımıza göre, insan düşünmeden edemiyor: Durum gerçekten süslü tanıtım kampanyalarıyla duyurulduğu gibi mi acaba? Yoksa, “dönüşüm” adı altında, kentin ikinci sınıf sakinleri olarak görülen yoksulların, işsizlerin, göçmenlerin, şehir dışına “ötelenmesi” ve onlardan boşalan yerlere çok daha varlıklı insanların oturacağı müstakil evler veya siteler mi yapılması amaçlanıyor? Ana-akım medyada meselenin insani yönü nedense hiç irdelenmiyor. Ancak Bianet.org gibi alternatif haber kaynakları vasıtasıyla duyuruluyor “dönüştürülecek” semtlerin sakinlerinin sesleri. Bianet’ten Emine Özcan’ın yaptığı haberlere göre, Fatih’teki Sulukule adıyla bilinen Hatice Sultan ve Neslişah mahalleleri ile Kâğıthane’deki Yahya Kemal mahallesinin çoğu Roman olan sakinleri, ellerinde tapuları olsa da, ceplerine sıkıştırılan üç beş kuruşla, onyıllardır yaşadıkları yerlerden uzaklaştırılmaya ve toplu konutlarda yaşamaya zorlanıyorlar. Bir tür mikro-tehcir... Amaç gerçekten kentin çehresini dönüştürmekse, bu semtlerin sakinlerinin görüşünün alınması, üretilecek projelere onların da fikirleriyle katılması gerekmez mi? Yeniden planlanacak mahallelerde neden oraların şimdiki sakinleri oturmasın? Onlara, Roman oldukları için mi kendi mahallelerinde bile yaşama hakkı tanınmıyor? Bu tür ayrımcılıkları yaşayadururken, hâlâ gönül rahatlığıyla Türkiye’de ırkçılık yoktur diyebilir miyiz?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder