Lübnan ve Gerçek Barış

İnsanların medyanın haber sağanağına her gün kaçınılmaz olarak maruz kaldığı bir dönemde yaşıyoruz. Adına “gündem” denen hercümerç, eski kara trenler gibi, kazan dairesine kömür niyetine atılan “haber”lerle besleniyor. Bir ay önce herkesin tüylerini diken diken eden olaylar, giderek rutine dönüşüyor, manşetlerdeki yerini ilk sayfaların alt kısımlarına, sonra da iç sayfalara terk ediyor. ABD’nin Irak’ı işgali böyle olmadı mı? İlk günlerin, ilk ayların dehşeti geçtikten sonra, bugün televizyonların haber bültenleri “Bağdat yakınlarında bombalı saldırı: 30 kişi öldü” mealindeki haberleri vaka-yı adiyeden gibi veriyor.
İsrail’in Lübnan’a karşı başlattığı saldırıların üzerinden bir ayı aşkın zaman geçtikten sonra ateşkes ilan edildi. ABD işgali nedeniyle zaten barut fıçısına dönmüş olan Ortadoğu’yu savaş ortamının içine iyice çeken bu olay hakkında çok yazıldı çizildi. Türkiye medyasının ve siyasi çevrelerinin meseleye bakışında bu kısa sürede yaşanan hızlı gelgitler ise dikkat çekiciydi. “
Vah vah!”larla başlayıp, “Fırsattan istifade biz de Kuzey Irak’a girelim!” gibi dahiyane fikirlerle tansiyonu yükselten, ateşkes ilan edildikten sonra da Lübnan’a asker göndermek için uygun ortamı yaratmaya meyleden bir oportünist manevralar bütünü... Her şey “milli çıkar” ve hikmet-i hükümet için! Bu arada, Lübnan halkının uğradığı haksızlığı eleştirmek için seslerini yükseltenlerin çoğu, bütünüyle Yahudi-karşıtı bir dil kullanarak, hem karşı çıktıkları haksızlığı yeniden üretmiş, hem de Türkiye’de zaten diken üstünde yaşayan Yahudi yurttaşları iyice tedirgin etmiş oldular.
Türkiye’de siyasi partiler, medya ve sivil toplum, yakın tarihte bu ve benzeri konularda gerçekten vicdanlı bir siyasi tavır geliştiremeyecek, aktif bir savaş karşıtı, barışçı, hümanist dil oluşturamayacaksa, barış taleplerinin hiçbir inandırıcılığı olmayacak.
25 Ağustos 2006

Hiç yorum yok: