Cinq Soeurs (Beş kız kardeş), Jacques Kebadian, belgesel (1984)
Paris'te bir apartman dairesi. Yetmişlerinde bir kadın, uzaklarda batan güneşe karşı, bir başına oturmuş resim yapıyor. Naif bir tarzda, rengârenk resimler bunlar. Eğri büğrü çizgilerden çok, kâğıda art arda düşen renkler ele veriyor ressamın dünyasını. Bir bakıvermek yetiyor ruhunun genç kızlık ümitleriyle kanat çırpmakta olduğunu anlamaya. Ressamın adı Chouchan, bildiğimiz Şuşan. Filmin yönetmeni olan oğlu Jacques’ın sorduğu Fransızca soruları Türkçe cevaplıyor; halis muhlis İç Anadolu ağzı: “Yohğ” diyor, “osandım sabahından ahğşamına evde oturmahğtan, resmetmeye başladım...”
1911'de Yozgat'ta doğan Şuşan, 1915'te babasını kaybedip yetim kalır. Dört kız kardeşi ve annesiyle birlikte yollara düşer; ne yapıp edip hayata tutunmayı başarır, İstanbul'a gelirler. “Baht” bu ya, Şuşan büyüyünce, Fransa'ya yerleşmiş olan Yozgatlı bir tanıdıkları mektupla onu anasından ister. Anası fikrini sorunca, başını öne eğip “sen bilin” der ve elbette Fransa'nın yolunu tutar. Dilini, havasını suyunu bilmediği bu yeni diyarda sıkılmakla geçer zamanı. Neyse ki çocukları olur, onları büyütür. Bir gün kızı, ona evde sıkılmasın diye resim defterleri ve boya hediye eder. Hayatı böylece değişir, başlar içinden geldiği gibi çizmeye. Neye ihtiyacı varsa, canı neyi çekiyorsa... Hiç sahip olmadığı güzel kıyafetleri çizer, çocuklarını güldürmek için çırılçıplak, her şeyi meydanda bir “Arap” çizer, garip şapkalar takmış adamlar çizer, serbestçe birbirine sarılmış kızlarla erkekler çizer... İşte şimdi, koca adam olmuş, büyük yönetmenlerle çalışmış, filmler çekmiş oğlunun karşısında kendi geçmişini bir masalmış gibi tatlı tatlı anlatırken, çizdiği bu resimler sayesinde mutlu mu mutludur. (Paris'te, Ermenistan Yılı etkinlikleri çerçevesinde tesadüfen izlediğimiz, 26 dakikaya bir ömrü sığdırmaya başarabilmiş bu harika filmin Türkiye'de bir festivalde gösterilebilmesi dileğiyle.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder