Fransa'da siyasetin ana ekseni önümüzdeki yıl yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleri. İlginçtir, seçimin sonucunu belirleyecek en önemli etken adayların göçmen meselesine yaklaşımı olacak gibi görünüyor. Sosyalistler ılımlı mesajlar verirken, ırkçı Jean Marie Le Pen'den ödünç aldığı dışlayıcı göçmen politikasının gereklerini her fırsatta yerine getiren Nicolas Sarkozy önderliğindeki sağcılar, “beyaz” Fransızları ve kendilerini Fransız hissedenleri peşinden sürüklüyor. Duvarlarda bir seçim afişi: “Hedef sıfır göçmenlik!” Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkeleri, yaratıldıkları ülkede, ayaklar altında...
Gariptir, yakın akraba ve dost meclislerindeki sohbetlerden anlaşılıyor ki, daha sadece on-on beş yıl önce Fransa'ya göç eden Türkiyeli Ermeniler bile, yoğun bir Arap, siyah ve Müslüman karşıtlığı söylemi tutturmuşlar ve şiddetli bir şekilde Sarkozy'nin ayrımcı siyasetini destekliyorlar. Kendileri Fransız değerlerini benimsemişken, Arapların ve siyahların asimilasyona (kendi ifadeleriyle 'entegrasyon') direnmelerine öfke duyuyorlar. Huntington'un meşum medeniyetler/kültürler çatışması (bazıları “savaşı” diyor) tezi hepsini etkisi altına almış durumda: İslam, özünde savaşa ve şiddete yatkındır ve Müslümanlarla medeni bir iletişim mümkün değil... Daha birkaç yıl önce ailelerinin İstanbul'da kalan kısmını kaçak yoldan Fransa'ya sokmaya çalışanlar, Fransa'nın kapılarını göçmenlere kapatması gerektiğini söylüyor hararetle. Bu fikri savunurken her tür ırkçı argüman havada uçuşuyor: siyahların kötü koktuğundan, Arapların tembel ve asi olduğundan, çoğunun Fransa'ya salt işsizlik aylığından faydalanmak için geldiğinden söz ediliyor. Bütün bunlar, İstanbul'da sıkça rastlayabileceğimiz bir görüntüyü getiriyor gözümün önüne: Soğuk, yağmurlu bir havada, kalabalık bir otobüse son anda kapı boşluğuna sıkışarak binebilen yolcular, sonraki durakta üşüyerek bekleşen birkaç kişiyi almak için yavaşlayan şöföre çıkışırlar: “Ne duruyorsun şöför bey, zaten burada kalabalıktan nefes alamıyoruz!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder