Türkçe edebiyatta harika eserler vermiş onca yazar arasında Sait Faik'in yeri bambaşkadır. Yaşayışıyla onun kadar kenarda, onun kadar yabani, onun kadar anlaşılmaz olup da sokağın, sıradan insanın, fukaranın, sokak köpeğinin, nah şu Boğaz'daki dilsiz iskorpit balığının dilini onun kadar iyi konuşan kim vardır? Hikâye ettiği her şeyi, Kumkapı'dan denize açılan aksi Ermeni balıkçıyı, geveze berberi, eliçabuk yankesiciyi, hırslı mahalle bıçkınını, gelinlik Rum kızının hülyalarını, İstanbul'u, Burgaz'ı, Sakarya'yı, pek çok yazarın düştüğü tuzağa düşmeden, idealleştirmeden, gerçekte olduğu gibi anlatmasıdır belki de onu farklı kılan. Pislikse pislik, yaraysa yara, kusmuksa kusmuk, terse ter... İnsanı insan yapan erdemleri de zaafları da sanki en iyi o bilir, en iyi o görür, ama ders vermeye, akıl öğretmeye, nasihatte bulunmaya zinhar kalkışmaz. Bunu hikâyesine de, hikâyenin kahramanına da, okura da ihanet gibi telakki eder. 1954’te 48 yaşındayken kaybettiğimiz ve bugün yüz yaşına basan Sait Faik, anlattığı insanlarla, anlattığı mekanlarla ve anlattığı zamanlarla birlikte, dünya varoldukça hep yaşayacak yazarlardan biridir.
15 Aralık 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder