Kısa bir Paris seyahatinden izlenimler


Metro

Paris'i Paris yapan, Eyfel kulesinden çok, metrodur. Kentin ulaşım yükünü çeken metronun damarlarından her sınıftan ve her renkten insan akar. Paris'te yaşıyor, çalışıyor veya turistçe aylaklık ediyorsanız, her gün metroda uzun dakikalar, saatler geçirmeniz kaçınılmazdır. Yürüyen merdivenler, güvenlik kameraları, 2 Euro'ya şipşak foto kabinleri, turnikeler, yılankavi uzayan correspondence (aktarma) koridorları, koca koca billboard reklamları, birbiri ardı sıra akan vagonlar... Vazgeçilmez metro mobilyaları, para toplayan müzisyenler (kimi panflüt, kimi keman, kimi ud çalar), dilenciler, berduşlar, evsizler... Bazen tıkış tıkış, bazen tenha vagonlarda kadınlar, erkekler, siyahlar, beyazlar, o kadar siyah ve beyaz olmayanlar, Araplar, Afrikalılar, Pakistanlılar, Uzakdoğulular, Meksikalılar, Türkler... Kim bilir kaç kişinin elinin değdiği tutamaklara dokunmaya çekinen şık hanımlar ve beyler, mini etekli kızlara yiyecekmiş gibi bakan fırlamalar, makyaj tazeleyenler, koca bir muzu soyup yiyenler, gürültücü okul çocukları, cep telefonları Kabe resimli, adları “Abdül”le başlayan Afrikalı veletler, siyahların yanına oturmayanlar, hiphopçular, iPod'unun kulaklığını bir an bile çıkarmayanlar, Faulkner, Kundera, Pamuk okuyanlar, pencereden dışarda bakacak bir şey olmadığından iç sıkıntısıyla bakışlarını yere, havaya veya karşısındakine saplayanlar, yüz yaşına gelmiş koketler, sinemaya giden emekli çiftler, elindeki haritadan gideceği güzergâhı belirlemeye çalışan turistler, takım elbiseli yuppie'ler, başlarında takkeleri, her daim dua mırıldanır gibi duran Arap hacı amcalar... İnsanlar... Paris'i Paris yapan...

24 Kasım 2006

Hiç yorum yok: