Agos, 5 Eylül 2008
6-7 Eylül 1955 yalnızca bir tarih değil. Milliyetçiliğin, ayrımcılığın, kendi vatandaşına zulmetmeyi hak gören hikmet-i hükümet zihniyetinin, devlet politikası halini almış Türkleştirme siyasetinin bir pogrom şeklinde patlayan ‘Kristal Gecesi’…
Planlı programlı, iyice düşünülmüş bir Milli istihbarat Teşkilatı icraatı. Hemen sonrasında gülünç bir hedef şaşırtma operasyonu (“Komünist işi!”) sahneye konsa da; yıllar geçtikçe, o her zamanki demogojik kalkan (“münferit vaka”) işlemeye başlasa da her şey o kadar açık ki.
‘Vatandaş Türkçe Konuş’ kampanyaları kadar, Trakya Olayları kadar, 20 Sınıf ihtiyat Askerlik uygulaması kadar, Varlık Vergisi kadar münferit bir vaka 6-7 Eylül. Üzerinde düşünülmemesi, yazılıp çizilmemesi, bir daha hiç hatırlanmaması gereken... Siz hiç devletlu siyasilerin 6-7 Eylül’le ilgili tek bir söz ettiğini duydunuz mu?
Yenikapı’da doğmuş bir yakınım, mahallelerindeki Panayot bakkalın hikâyesini anlatmıştı yıllar önce. O gece yaşadığı dehşetin etkisiyle, hemen istanbul’u terk etmeye karar verir Panayot bakkal. Pılı pırtısını toplayacak, varını yoğunu satıp savacak, belki de ‘Turkosporos’ (Türk tohumu) hakaretine maruz kalacağı, Yunanistan’a göç edecektir.
Yola çıkmadan birkaç gece önce, bizimkilerin fakirhanesine konuk olur. Sofra kurulur; rakı eşliğinde demlenir, hem de dertleşirler. O zamanlar yedi yaşında bir çocuk olan yakınımın aklında, o geceden, Panayot bakkalın “Hiçbir şeye yanmam, anamla babamın mezarlarını bir daha göremeyeceğime yanarım” dedikten sonra hüngür hüngür ağlamaya başlaması kalmış.
İşte 6-7 Eylül, Panayot bakkalın anne babasının yıllar geçtikçe daha da öksüzleşen aile mezarı demek kimileri için.
Geçenlerde, Yıldıray Oğur, Taraf’ta, Cumhurbaşkanı Gül’ün o karanlık gecenin üzerinden 53 yıl geçtikten sonra 6 Eylül’deki maça gidişini Türkiye’nin değişmekte olduğuna yoruyordu.
Türkiye elbette değişiyor, ama keşke 6-7 Eylül’lerin izleri bu kadar kolay silinseydi. Keşke, 6-7 Eylül kâbusu, ders kitaplarında çocuklara “Bakın bizim devlet neler yaptı gayrimüslimlere!” diye öğretilmeden, resmi bir özür dilenmeden, hâlâ kapalı tutulan sınırın üzerinden bir uçakla geçivermek kadar kolayca unutulsaydı her şey.
Keşke, Panayot bakkalın ana babasının öksüz mezarının içimizde yarattığı boşluk bu kadar kolay şenlenseydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder