Agos, 5 Ekim 2007
Avukat Fethiye Çetin’in Neşe Düzel’e verdiği söyleşide (Radikal, 1 Ekim) Hrant Dink cinayeti davasının gidişatıyla ilgili olarak dile getirdiği acı gerçekler insanı isyana sürükleyecek türdendi. Çetin’in aktardıkları, bazı siyasetçilerin, askerlerin ve emniyet müdürlerinin yargılanmasını sağlayacak kadar sarsıcı veriler içeriyor.
Birkaç temel husus üzerinde durmak, manzaranın vahametini görmeye yeter de artar.
Çetin, cinayetin aydınlatılmasında çok önemli olan kamera kayıtlarının İstanbul Emniyeti’ne teslim edildikten sonra kaybolduğunu, azmettirici Erhan Tuncel’in cinayetin ardından Trabzon Terörle Mücadele’de 14 saat alıkonduğunu ama bu konuda hiçbir kayıt tutulmadığını, cinayeti emniyetin de jandarmanın da önceden bildiğini söylüyor.
19 Ocak’tan bu yana ortaya dökülen kayıtlar, zanlıların ilişkileri hakkındaki bilgiler hepimizin malumu. Salt Pelitli’de yapılacak ciddi bir soruşturma bile olayın aydınlatılması yönünde önemli ipuçları ortaya çıkarabilir. Oysa, jandarmanın Pelitli sokaklarında “Bizden başkasına kesinlikle konuşmayın!” diye anons yaptırdığı biliniyor.
Fethiye Çetin, iktidarın, faillerin yakalanması için başta kararlı davrandığını, ancak sonra nedense duraladığını söylüyor. Pazartesiden bu yana hükümetten konuyla ilgili bir açıklama gelmedi. Bu bile, Hrant Dink cinayetinin aydınlatılmasının hükümetin öncelikleri arasında olmadığını gösteriyor. Bu davanın gideceği yer, Hrant Dink’in katledilmesinin vebalini boynunda taşımak istemeyenler için hayati öneme sahip. Sorun şu ya da bu siyasi görüşten olmak sorunu değil artık. Fısıltıyla dile getirilen asker-polis-iktidar çekişmesi veya derin devlet-Fethullahçılar kapışması, cinayetin karanlıkta kalmasının mazereti asla olamaz. Topluma benzer bir toplum içerisinde, insana benzer insanlar olarak yaşayacaksak, Hrant Dink cinayetinin ardındaki güçler açığa çıkarılmalıdır. Bunun aksi barbarlıktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder