Agos, 22 Şubat 2008
Yıl 2008. Avustralya, 1910’dan 1970’e dek sistematik asimilasyon politikası çerçevesinde ailelerinden koparılan çocuklar –Çalınmış Kuşaklar– nedeniyle, Başbakan Kevin Rudd’ın ağzından, Aborjinlerden resmen özür diledi.
Başbakan Rudd, 13 Şubat 2008’de parlamentoda yaptığı tarihi konuşmada, seksenini aşkın bir kadın olan Nanna Nungala Fejo’nun hikâyesini anlattı.
Nanna Fejo’nunki, on binlerce hikâyenin içinden bir hikâyeydi. Dört yaşındayken ana babasından koparılmış, yedi yaşındayken kardeşlerinden ayrılmak zorunda kalmış, annesini bir daha hiç görememiş, bütün ömrü bu büyük travmaların getirdiği küskünlükle, en çok da sıcak bir yuva özlemiyle geçmiş bilge bir kadının hikâyesi.
Gördüğü dayanılmaz zulme karşın affetmeyi hiç unutmayan, mutluluğu belki de hiç tatmamış olmanın sızısını yüreğinin derinlerinde hep duyan bu ihtiyar kadın, bugüne dek kendilerine yapılanlar nedeniyle yerlilerden özür dileyen başbakanın kulağına şunları söylemişti:
“Aileler… Onları bir arada tutmak çok önemli. Sevgiyle sarmalanmanız ve bu sevgiyi sonraki kuşaklara aktarabilmeniz harika bir şey. İnsanı mutlu eden budur.”
Ülkede birkaç yıl önce kurulan İnsan Hakları ve Eşit Fırsat Komisyonu’nun kayıtlarında yer alan bir başka yerlinin hikâyesini, aynı oturumda Rudd’dan sonra söz alan ana muhalefet partisi lideri Brendan Nelson aktardı:
“Annem ve teyzemle [ve kuzenimle] birlikte postanedeydik. Bizi bir polis arabasına bindirdiler ve Broome’a götüreceklerini söylediler. Annemleri de arabaya bindirdiler. [Yaklaşık on mil] gittikten sonra durup annemleri arabadan aşağı attılar. Annemlerin sırtına atlayıp onlardan ayrılmamak için ağlamaya başladık. Fakat polisler bizi ayırıp arabanın arka tarafına attı. Annemler ağlayarak arabanın ardından koşmaya, bizi takip etmeye başladı. Arabanın arkasında çığlıklar atıyorduk.”
‘Many Voices’ (Bir Sürü Ses) adlı sözlü tarih çalışmasında Faye Lyman, yaşananların ardından hissettiklerini şu şekilde ifade ediyor:
“Şahsen, insanların ‘Özür dilerim Faye’ demelerini değil, anlamalarını istiyorum. Babamdan ayrılmak çok acıydı. Ah, kalbimi kırdı. Babam bana, ‘Baban için çok zor ama yetkililer seni benimle bu nehir kıyısındaki çadırda bırakmayacaklar. Sen küçük bir kızsın ve başkalarının bakımına muhtaçsın,’ dedi. Bunu söylediğini hatırlıyorum ve ben ağladım. ‘Hayır babacığım’ dedim, ‘sen bize bakıyorsun!’ (…) İnsanların özür dilemesini istemiyorum. Sadece acıyı anlamalarını istiyorum, ayrıldığımızda neler olduğunu ve toplumun bize ne yaptığını… Anlatamam. İnsanın canını çok yakıyor.”
Avustralya yerlilerinin yarası derin ve sızlamaya devam ediyor. On binlerce hayat heba edildi. Binlerce Aborjin uyuşturucu ve suç batağına saplandı. Bugün yerlilerin ortalama yaşam süresi diğer Avustralyalılardan 17 yıl daha kısa. Yani vaziyet hiç de iç açıcı değil… Yine de, bir adım atıldı. Dermana giden uzun yolun sonundaki umudu görmek artık mümkün. Avustralya devleti, önceki hükümetlerin sürekli baskı altında tutup aşağıladığı yurttaşlarını “anlamak” için çaba göstermeye başladı.
Orada, uzaktaki kıtada, yeni bir hayat başlıyor.
(Fotoğraf: Nanna Nungala Fejo şükranını giydiği tişörtle ilan ediyor)
1 yorum:
Ben almanyadan sevgi, gercekten cok guzel bir blog, eger twitter veya facebook sayfasi varsa hemen
ekliycegim.
Yorum Gönder