Bir oyun Ashura


Mustafa ve Övül Avkıran’ın sahneye koyduğu Ashura, Anadolu topraklarında yitip giden kültürler için taziye niyetine sunulmuş bir oyun/performans. Çeşitli dillerde söylenen şarkılar aracılığıyla müzik ve tiyatroyu harmanlayan yaklaşık bir saatlik bu gösteri, insanın içini acıtan bir çoraklaşmanın hikâyesini anlatıyor.

Kaderi göçlerle, baskılarla, katliamlarla çizilen, sizin benim gibi etten kemikten yapılmış insanlar, göçmen kuşlar misali bir o suyun kenarına, bir şu dağın tepesine konuyorlar. Her şeye rağmen şarkılarını söylemeye devam ediyorlar belki ama, sesleri her defasında kaçınılmaz olarak biraz daha buruk çıkıyor.

Yerimiz dar, o yüzden bu güzel, bu çarpıcı oyunla ilgili bir-iki eleştirel not üzerinde duracağım.

Oyunun dramatik öğesini, azalmayı, eksilmeyi vurgulamak için, 1927-65 dönemi nüfus sayımı sonuçlarına göre ülkede konuşulan dillerin toplam nüfusa oranı yansıtılıyor perdeye. Rakamlar oyunun muradını anlatmak bakımından işlevsel olsa da, insan keşke hikâyenin kendisine, yaşanan trajedilerin teatral-performatif anlatımına ağırlık verilseydi diye düşünmeden edemiyor.


Bir eleştiri de, söylenen şarkılar hangi dilde olursa olsun sözlerinin salt Türkçe çevirilerinin perdeye yansımasına dair. Günümüz teknolojisiyle, Ermenice, Süryanice, Rumca, Ladino, Kürtçe sözleri Türkçe çevirileriyle yan yana yazmak çok zor olmasa gerek. Barış içinde ortak yaşamı (aşureyi) savunan bir oyundan bunu beklemek sanırım hakkımız.
8 Haziran 2007

Hiç yorum yok: