İnsanı dışlayan bir “Önce İnsan” projesi

22 Eylül 2006 tarihli yazımızda Fatih'in Neslişah ve Hatice Sultan mahallelerinde, “kentsel dönüşüm projesi” adı altında gerçekleştirilmek istenen “2006 model tehcir”e dikkat çekmiş, Sulukule adıyla bilinen bu bölgenin asırlık sakinleri olan Roman/Çingene yurttaşlara karşı uygulanan ayrımcılığa son verilmesi çağrısında bulunmuştuk. O yazıda da belirttiğimiz üzere, Fatih Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Toplu Konut İdaresi (TOKİ) arasında Temmuz 2006'da imzalanan bir protokol gereğince bu mahallelerin “rehabilite” edilmesi amaçlanıyor. 5366 sayılı “Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun”a dayanılarak hazırlanan bu protokol ilçe belediyesi tarafından “Önce İnsan” sloganıyla hayata geçirilmek isteniyor.

“Rehabilitasyon, yenileme, koruma, yaşatma” Bütün bunlar kulağa hoş gelen, insana güven telkin eden kavramlar olsa da, yerinden yönetim ilkesinin hayati unsurlarından ikisinin, katılımcılığın ve çoğulculuğun esamisinin okunmadığı koşullar altında, mevcut projenin semt sakinlerinin yerinden edilmesi için kullanılmak istendiği şüphesi ağır basıyor. Bölge sakinlerinin çoğunluğunu oluşturan Roman yurttaşların toplumsal dışlanmışlığı, işsizliğe, suça ve dolayısıyla hor görülmeye mahkûm edilmişliği göz önünde bulundurulduğunda, daimi olarak zan altındaki bu topluluğun bölgeden uzaklaştırılmak istenmesi insanda derin bir adaletsizlik duygusu uyandırıyor.

Unutulmamalı ki, ataları İstanbul'a 1054 gibi erken bir tarihte yerleşen, İstanbul'un fethinin ardından sayıları giderek artan Romanlar, yüzlerce yıldır kent kültürüne yaptıkları önemli katkılarla, farklı etnik kökenlere sahip bütün hemşerileri kadar İstanbulludur, bu kentin sahibidir. Fatih Belediyesi'nin haksız uygulamasıyla mücadele etmek amacıyla Sulukule Roman Kültürünü Yaşatma ve Dayanışma Derneği'ni kuran semt sakinleri, seslerini duyurabilmek için yayımladıkları basın bildirilerinde bu duruma dikkat çekiyorlar:

Fatih Belediyesi, TOKİ ve İstanbul Belediyesi arasında imzalanan protokol sonucu tapusu olmayanlar ve kiracılar yüzyıllardır yaşadıkları yerlerden çıkıp gitmek zorunda kalacak. Parasız, yurtsuz, okulsuz, yoksul, gidecek yeri olmaksızın herhalde sokaklarda ikamet edecek. Biz Neslişahız, biz Hatice Sultanız, biz Sulukuleyiz; başka tarihimiz, başka gidecek yerimiz yok!

Konuya dair muğlak bir çerçeve çizen yetersiz hukuki mevzuatta dahi semt sakinlerinin yararına bazı düzenlemelerin bulunduğu ise bir gerçek: Buna göre, mülk sahiplerinin hazırlanan projeye uygun olmak kaydıyla kendi yapılarını inşa etme, bunu yaparken belediyeden katkı payı alma hakları bulunuyor. Ayrıca, yenileme projeleri kapsamında inşa edilecek yapılar resim, harç ve vergilerden muaf tutuluyor. Dahası, bölge sahiplerinin TOKİ'nin restorasyonlar için sunduğu fonlardan yararlanma hakları da var. Oysa uygulamada belediyenin semt sakinlerini dışlayacak ve bölgenin toplumsal dokusunu bütünüyle değiştirecek şekilde, yangından mal kaçırır gibi hareket ettiği gözleniyor. Sulukuleliler dertli:

Belediye bize, beş yüz yıldır mahallede yaşayan Romanlara danışmadı, fikir sormadı, mahallemizin geleceğini yıkım değil restorasyon ve kültürel zenginleşme ile nasıl şekillendirmek istediğimizi anlamak istemedi.

Dayanışmaya davet

Neslişah ve Hatice Sultan mahalleleri sakinlerinin, Sulukulelilerin, Romanların, yaşadıkları yerlerin kendileri karar mekanizmalarının dışında tutularak “mutenalaştırılmasına”, “nezihleştirilmesine” karşı mücadelesi 2006’nın yaz aylarından beri aralıksız sürüyor. 24 Mart cumartesi gününden itibaren, kırk gün kırk gece boyunca düzenleyecekleri etkinliklerle seslerini duyurmak, davalarına dikkat çekmek, haklı olduklarını yüksek sesle haykırmak ve ortak iradelerinin gerçeğe dönüşmesini sağlamak istiyorlar.

İstanbul Ermeni toplumu içerisinde faaliyet gösteren sanat kurumlarının, koroların, dans ve tiyatro topluluklarının, bu mikro-tehcire karşı, Roman hemşerilerinin sesine ses katmaları asilâne bir dayanışma jesti olurdu. Şahsen, kimileyin hüzünlü kimileyin neşeli o Ermenice ezgilere katılacak Roman havalarının yaratacağı sinerjinin, şu buhranlı zamanlarda zihinlerimizde dolaşan nice sorunun cevabını, içimizi yakan nice derdin devasını bir an için de olsa kulağımıza üfleyebileceğine inanıyorum. En azından

16 Mart 2007

Hiç yorum yok: