CHP’nin tercihi

“Gayrimüslim yurttaşların CHP’yle arası iyi değildir” denir. Doğruluk payı vardır. CHP’nin tarihi boyunca azınlıklara karşı izlediği siyasetin doğal sonucudur bu. Partinin, milliyetçiliği ve devletçiliği İttihatçı köklerini aratmayacak bir şekilde yorumlaması (bu ikisinin başka şekilde yorumlanıp yorumlanamayacağı sorusu bir yana) onu demokrat bir parti gibi davranmaktan alıkoyar. CHP için “ulusal çıkar” daima gayrimüslim yurttaşların haklarından ve sorunlarından önce gelir. Oysa gerçek demokratlık, belki de her şeyden önce, o “ulus”un içinde gayrimüslimlerin de olduğunu idraktan geçmelidir Türkiye’de. CHP, Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene!” sözünü istediği şekilde yorumlayarak ırkçılıktan uzak durduğunu göstermeye çalışsa da, kritik anlardaki tavır ve refleksleriyle Türklük kavramına etnik bir çerçeveden baktığı kanısını güçlendirir sürekli. Adeta kemikleşmiş “gayrimüslimlerin haklarını savunmak ulusal çıkara aykırıdır” fikriyatıdır onu bugünkü ırkçı-faşizan çizgisine hapseden. CHP İstanbul milletvekili Bayram Meral’in 2006’nın Ekim ayındaki Vakıflar Yasası’yla ilgili meclis görüşmeleri sırasında “Esnafı bir tarafa bıraktınız, köylüyü bir tarafa bıraktınız, işçiyi bir tarafa bıraktınız, çiftçiyi bir tarafa bıraktınız, Agop'un işiyle uğraşıyorsunuz” benzeri sözlerinin parti içinde muhalefetle karşılaşmaması, Baykal’ın 301. maddenin kılına bile dokundurtmama tavrı, sanki saldırılara maruz kalan milliyetçilermiş gibi milliyetçiliği savunması, bugün CHP’nin anti-demokratik bir parti olduğu ve bunu bilinçli bir siyasi duruş olarak sürdürdüğü olgusunu teyit ediyor. Yazının başındaki cümleyi tersinden kurmalı aslında: “CHP’nin gayrimüslim yurttaşlarla arası iyi değildir…” Bu, CHP’nin tercihidir. 23 Şubat 2007

Hiç yorum yok: