Cep!

Birkaç hafta önce, televizyondan basketbol liginin final maçı sonrasındaki kupa törenini izlerken karşılaştığım bir görüntü zihnimde günlerce dolandı durdu.
Fenerbahçeli basketbolcular, etrafları yüzlerce taraftarla çevrili, şampiyonluk kupasını almak üzereler. Salonda coşku had safhada. Kameraların seyirci kalabalığının üzerine döndüğü bir anda görülüyor ki, tezahürat yapmakta olan taraftarların hemen hepsinin elinde birer telefon, takım kaptanlarının kupayı kaldırdığı anı yakalamaya gayret ediyorlar. Bir yandan heyecanı, mutluluğu yaşamaya, bir yandan onu kaydetmeye çalışıyorlar.

Birkaç gün sonra, gazetelerden birinde başka bir kare çarpıyor gözüme. Bu defa merceğin ucunda bir mutluluk anı değil, bir cinayet var. Filistin’de iktidarı elinde tutan Hamas güçleri, rakip El Fetih’in ABD ve İsrail destekli bir darbe yapacağı korkusuyla Gazze’de kanlı olaylar başlatınca, kalabalık bir Hamas grubu, El Fetih’in liderlerinden birini linç ederek öldürüyor. Parçalanan ceset, ibret-i âlem için sokak sokak dolaştırılıyor. Cesetten arta kalan parçaların başında onlarca insan, muhtemelen pek çoğu cinayetin tanığı veya suç ortağı, bu anı, klişe tabirle “ölümsüzleştirmek” için telefonlarına sarılmış, “görüntü alıyorlar.”

Cep telefonları, belki de her şeyden çok, yaşadığımız anları kaydetmeye yarıyor artık. Gün geçmiyor ki televizyonlarda, gazetelerde telefon kaydıyla sunulan bir görüntüyle, toplumsal bir olayla, bir kazayla, bir cinayetle karşılaşmayalım.

Hayatın kendisinden çok görüntüsünün etki yarattığı, bir ânı yaşamaktan çok onu görüntülemiş olmanın anlam kazandığı yeni bir değerler toplamı.

Bilginin demokratikleşmesi adına olumlu bir görünüm arz etse de, bu dünyanın çarkları elbette çok da tarafsız işlemiyor.

Zira o değerler toplamı, her türlü vahametin, kanın, ölümün, tecavüzün görüntüsünün pazarlandığı ve bu yolla meşrulaştırılıp normalleştirildiği bir anlam dünyasına da tekabül ediyor.

Bir örnek. Birkaç gün önce, gazeteler Bağcılar Adliyesi hâkimlerinden E.Y.’nin sokak ortasında karısını döverken çekilmiş fotoğraflarını yayımladı. Hâkim, karısının kendisini affetmemesi üzerine intihar etmişti.

İlginç olan şuydu: Gazeteler söz konusu dayak fotoğraflarını, yaklaşık bir ay önce çekilmiş olmalarına karşın, ancak hâkimin ölümünden sonra yayımladılar. Hâkim, nüfuzunu ve gücünü kullanıp fotoğrafların yayımlamasını engellemişti.

Görüntü kaydedilmişti, oradaydı, “haber değeri vardı” ama yayımlanamamıştı.
29 Haziran 2007

Hiç yorum yok: