İşten atılmak kader değil

Radikal’de çalışan 41 gazetecinin toplu olarak işten çıkarılması günümüz Türkiyesinde basının hali pür melaline dair çok şey anlatıyor.

Bir yanda basın dünyasının vitrinini oluşturan ve ışıltılı bir hayatı temsil eden, markalaşmış, yıldızlaşmış gazeteciler, köşe yazarları, televizyoncular; diğer tarafta edindiğimiz haberlere vücut veren, gazeteleri var eden ama çoğu zaman adlarını bilmediğimiz muhabirler, editörler, sayfa sekreterleri. Bu ikinci gruptakilerin yıllardır en zor şartlarda görev yaptığı biliniyor.

Onlarca gazete ve dergiyi bünyesinde barındıran Doğan Medya Grubu, geçtiğimiz günlerde ‘ekonomik’ gerekçelerle Radikal’in 41 çalışanını işten çıkardı. Kararın, grubun %20 küçülme planı çerçevesinde alındığı açıklandı. Yıllardır sürekli büyüdüğünü, kârını katlayarak artırdığını izlediğimiz Doğan Medya Grubu’nun küçülme kararını hangi ölçütlere dayanarak aldığı sorusunun cevabı henüz verilmedi. İşten çıkarmalar Fanatik, Takvim, Milliyet gazeteleriyle devam ediyor.

Medya grupları yıllardır her türlü sendikal örgütlenmeyi engelliyor. Büyük bir işsizlik baskısıyla elleri kolları bağlanan çalışanlar daha az maaş almaya ve daha çok iş çıkarmaya zorlanıyor.

Adına ‘havuz sistemi’ denen bir uygulamayla, üretilen haberler, grubun farklı gazetelerinde kullanılıyor. Eğer birden fazla gazeteyi takip ediyorsanız aynı metni hem Radikal’de, hem Milliyet’te, hem Hürriyet’te okuduğunuz garip bir durum ve nihayetinde çok daha az sayıda çalışanın, fiilen birden fazla gazete çıkardığı ciddi bir sömürü düzeni bu.

Grup gazetelerinde yıllardır uygulanan ve çalışanların tazminatlarının eksik ödenmesi sonucunu doğuran ‘çifte bordro’ sistemiyle, gazeteci maaşlarının bir kısmı bordroda gösteriliyor, bir kısmıysa telif ücreti olarak ödeniyor. Medyada fazla çalışma ücretlerinin de asla ödenmediği biliniyor.

Basındaki tekelleşme nedeniyle işten çıkarılan gazetecilerin yeniden iş bulması giderek zorlaşıyor. Piyasadaki gazete ve dergilerin çoğu birbiriyle bağlantılı. Gazete patronlarının aralarındaki anlaşmalardan ötürü, işten çıkarılan gazeteci, “Seni hiçbir yerde çalıştırmayacağız!” tehdidiyle karşılaşabiliyor, rakip gruplarda dahi iş bulması engellenebiliyor.

Basın çalışanlarının uğradığı haksızlık, bir başka gerçeği de açık ediyor: İşten ayrılan onca gazeteciye rağmen, söz konusu gazeteler bir şekilde yayına devam ediyor. Arkadaşları işten atıldığı için yükleri bir kat daha artan ‘şanslı’ gazeteciler, kendilerinin de aynı akıbete uğrayacağı korkusuyla seslerini çıkaramıyor. Grup gazetelerinde yazan köşe yazarları arasında da soruna dikkat çeken yok. Bu durum, çalışanların örgütsüzleştirilip yalnızlaştırılmasının doğal bir sonucu.

9 Şubat 2007 tarihli Agos’ta, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda işçi statüsünde çalışan dekor, ışık, kostüm ve efekt görevlilerinin, fazla çalıştırılmaları ve mesai ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle iş bırakma eylemi yaptığı bir sırada tiyatrocuların gösterilere devam etmelerini eleştirmiş, kişisel yarar amacı gütmeden başkasına yardım etmeyi, başkasının iyiliğini gözetmeyi ifade eden, toplumca unuttuğumuz ‘diğerkâmlık’ duygusunun yüce bir değer olduğuna vurgu yapmıştık. İşten çıkarılan gazetecileri yalnız bırakmamak, haksızlığa hep birlikte, örgütlü bir şekilde tepki vermek, Türkiye’de gazetecilerin ve bütün çalışanların makûs talihini yenmek için bir başlangıç noktası olabilir.
13 Temmuz 2007

Hiç yorum yok: