Hurufat allameleri

Ağzından bal damlayan Kültür Bakanı Atilla Koç “Türkçe alfabe 32 harf olsa daha iyi olurdu” diye buyurdu ve kızılca kıyamet koptu. Akla hayale gelebilecek her şeyde Cumhuriyet devrimlerine yapılan bir saldırı tespit etme timleri, bakanı hemen gericilikle, karşı-devrimcilikle suçladılar. Yüzyıllar boyunca insanlarımızı cahil bırakan o kahrolası Arap harflerinden kurtulup, muasır medeniyet seviyesini Harf İnkılabı sayesinde yakalamamış mıydık? Hatta belki de ilk on yılda yakalamış ve sonra geçmiştik. Büyük Önder’in emriyle, onun nezaretinde hazırlanan alfabemiz dokunulmaz, tartışılmazdı. Dilbilimin, fonetiğin gereklerinin ne önemi vardı? Mesele açıktı: ‘O’ zaman yapılmış olan ‘bu’ zaman değiştirilemezdi. Değiştirilirse ‘yıkılmış’ olurdu ki bu asla ve kat’a olabilemezdi. Bunun Türkçeyi yazıyla ifade etmekte bugüne dek kullanılan on küsuruncu alfabe olması önemli değildi. Alfabe denen semboller dizgesinin dünyanın dört bir yanında tarih boyunca ha babam değişip durmuş olmasının da konumuzla hiç alakası yoktu. Ha, bu arada, Kürtçenin nasıl yazılacağına da elbette onlar karar verirdi. X, W, Q olmazdı, onlar sakıncalı harflerdi. Karttan-kurttan ibaret bir dili yazmak için o lüks harflere ne gerek vardı? Newroz hiç olmazdı, onun adı Nevruz’du, hepimizin bayramıydı ama nedense ateşin üzerinden Ankara’da sadece bakanlar, İstanbul’da sadece vali ve emniyet müdürü atlıyordu. Bütün Türklerin bayramıydı. Kürtler de Türk değil miydi? Akhtamar, Ahtamar hiç olmazdı. Yok, Ermeniler galiba Türk değildi ama yine de olmazdı. Nedenini söyleyemezlerdi. Hayır, bilseler de söylemezlerdi.
20 Nisan 2007

Hiç yorum yok: