Apartmanda

“Efendim, toplantıyı açıyorum. Yeni apartman yöneticimizi seçmek için bir araya geldik. Tek adayımız Abdülkerim Bey.”

“Beyefendi, toplantı yeter sayısı var mı? Kaç kişi hazır burada?”

“Demin saydık ya efendim! Yirmi daireden onu burada, dört daire de vekâletle temsil ediliyor.”

“Efendim, Anayasa Mahkemesi yolu açık mı değil mi, bilelim de ona göre şey ederiz.”

“Ne alakası var efendim şimdi Anayasa Mahkemesi filan!”

“Öyle demeyin efendim. Tehlikenin farkında değil misiniz? Ben Abdülkerim Bey’i pek tanımam. Ama bizim hanım geçende hanımıyla kapıda karşılaşmış. Ayıptır söylemesi, hanımının başında biraz türban!”

“Size ne efendim benim hanımın başının örtüsünden!”

“Bize ne olur mu efendim? Koskoca apartmanı temsil edecek, apartmanımızın şanlı tarihinin en şerefli mevkiine oturacak adamı seçiyoruz. Apartmanın başkumandanını seçiyoruz efendim! Zaten geçen akşam asansörde beni görünce ‘hayırlı akşamlar’ demenizden belliydi ne mal olduğunuz!”

“Beyefendi, alakalı alakasız konuşmayın. Ben de çok meraklı değilim yöneticiliğe. Siz de biliyorsunuz ki apartman halkının teveccühüyle kabul ettim aday olmayı.”

“Bırakın efendim siz o halkı! Ben burada sessiz çoğunluğu temsil ediyorum. Hem, sayın paşamızın fikri de önemli bu konuda.”

“Hangi paşa efendim?!”

“Şemsi Paşa tabii ki. Kendisi asker emeklisidir.”

“Aman efendim, alt tarafı yüzbaşılıktan malulen emekli olmuş biriyim ben.”

“Olsun efendim. Şanlı silahlı kuvvetlerimizin her ferdi bizim için değerlidir. Siz söyleyin efendim, ordumuz Abdülkerim Bey’in adaylığı konusunda ne düşünüyor? Hanımının türbanlı olduğu hususunu da na-zar-ı itibara alırsınız tabii.”

“Beyefendi, ben asker emeklisiyim, doğru; sizi de üzmek istemem ama benim hanım da başını örtüyor.”

“Aman efendim, muasır medeniyetin temsilcisi ordumuzun koskoca bir ferdinin koskoca bir hanımı... Nasıl olur?”

“İnanç efendim, böyle...”

“Görüyor musunuz sayın apartman sakinleri? Kadrolaşmış bunlar! Ordumuzun içine kadar sızmışlar. Bir dahaki Yüksek Apartman Şurası toplantısında sizi ordudan atsınlar da görün gününüzü!”

“Beyefendi, aşırı hassasiyet gösteriyorsunuz. Yüksek Apartman Şurası ne demek? Kat Mülkiyeti Kanunu’nda böyle bir şey yok.”

“Kanun da neymiş efendim? Bu işbirlikçi Şemsi asker emeklisi olduğuna göre, hanımının türbanı askeri hukukun alanına girer! Ben evvelden anlamalıydım. Saatinizi gösterin bakayım, kesin 120 yıl geri almışsınızdır siz onu! Şimdi bütün apartman ahalisini sokaklara dökeyim de görün gününüzü.”

“Beyefendi, buyurun siz adaylığınızı koyun yöneticiliğe; olmadı başkasını aday gösterin.”

“Yemezler! Ben aday olunca toplantıya katılmak zorunda kalacağım, sonra da siz toplantı yeter sayısını bulup yönetici seçileceksiniz ha. Yok öyle yağma!”

“Beyefendi, toplantıdayız zaten. Sizi de katılmış sayıyoruz.”

“Olur mu efendim! Gözlemci sıfatıyla geldim ben. İşler usule uygun mu değil mi, bakıp çıkacağım. Arkadaşlar Anayasa Mahkemesi’nin önünde bekliyorlar. Birazdan itiraz başvurumuzu yapacağız. Oradan beklediğimiz karar çıkmazsa, bu apartmanda kaos olur, ona göre... Hepiniz sürünürsünüz, rap rap sürünürsünüz!”
(desen: Aret Gıcır)
4 Mayıs 2007

Hiç yorum yok: