22 Temmuz tarihi yaklaşırken Ermeni toplumu içerisinde her seçim öncesinde yinelenen soru bir kez daha gündemde: Meclise bir Ermeni milletvekili girebilir mi? Bilindiği gibi Cumhuriyet döneminde daha önce, Berç Türker, Mıgırdiç Şellefyan ve Dr. Zakar Tarver gibi isimler parlamentoya seçilmişti. Günümüzde, gerçekleşmesi pek mümkün görünmese de, mecliste Ermeni bir milletvekilinin bulunmasının olumlu bir adım olacağını düşünenler çoğunlukta.
Siyasi yelpazenin farklı yönlerinden partilerin, toplumun her kesiminden insanın katılımına açık bir siyaset gütmesi, azınlık topluluklarına mensup, çeşitli ideolojik eğilimlere sahip yurttaşların da farklı parti saflarında siyasi faaliyette bulunmaları yurttaşlık bilincinin yerleşmesi açısından önemli bir kazanım elbette. Bir an için, 22 Temmuz’dan sonra meclisin ceylan derisi koltuklarından birini bir Ermeni’nin işgal edeceğini varsayalım. Burada sanırız her şeyden önce, milletvekilinin etnik kimliğinin değil, ‘kim’liğinin önemli olduğunu teslim etmek gerek. Can alıcı soru belki de şu: “Mecliste bir Ermeni olsun da kim olursa olsun” deme lüksüne sahip miyiz?
Mevcut koşullarda herhangi bir partiden meclise girecek olan bir Ermeni, kaçınılmaz olarak ‘Türkiye Ermeni toplumunun sözcüsü’ olarak algılanacaktır kamuoyunda. Bu algı, Ermeniler arasında farklı siyasi eğilimlerin var olduğunu es geçmekle malul. Oysa, adayın belli konulardaki tavrı ve öncelikleri, onun hasbelkader Ermeni olmasından çok daha önemli değil mi?
Ermeni toplumu açısından sorunlar ve sorular az çok bellidir. Adayın milliyetçiliğe bakışı ne olacaktır? Gayrimüslim vakıflarının uğradığı haksızlıklar hakkında, ders kitaplarındaki ırkçı ifadeler hakkında ne düşünmektedir? 23 Nisan törenlerinde dünyanın dört bir yanından gelmiş ufaklıklar kendi dillerinde şarkılarını söylerken Ermeni okullarında Ermenice şiir okunmasına izin verilmediğinde ne tür bir tepki gösterecektir? Meclis görüşmelerinde “Agop’un malı” sloganını ağzına sakız eden ayrımcı CHP milletvekili Bayram Meral gibilerine söyleyeceği birkaç söz var mıdır? Hepsinden önemlisi, çeşitli sorunlar karşısında, partisinin kararlarına karşı eleştirel tavır takınabilecek siyasi cesaret ve basireti gösterebilecek, mecliste bir vitrin çiçeği olarak değil, demokrasinin ve insan haklarının savunucusu olarak var olabilecek midir?
Son günlerde AKP’den İstanbul adayı olarak adı geçen Verkin Arıoba, Orhan Pamuk İsveç gazetesine verdiği mahut beyan sonrasında 301. maddeden yargılanır ve mahkeme kapılarında ülkücüler tarafından tartaklanırken onu bir yemekte kıstırıp “kitap satmak için şov yapmak”la suçlamıştı. Arıoba veya ülkücü kesimden Levon Panos Dabağyan, Keğam Karabetyan gibi isimlerin çeşitli platformlarda öne çıkmalarının önünde elbette engel yok, dünya görüşleri doğrultusunda siyaset yapmak en doğal hakları. Ancak onların herhangi bir seçimde Ermeni toplumunun temsilcileri olarak sunulması büyük bir yanılsama olacaktır.
Sorun belki de, demokratik işleyişi tam olarak oturmamış Ermeni toplumunun, memleket ve dünya ahvali hakkında söz söylememeye programlı asırlık iç dinamiklerinde. Ancak bunun, Ermenilerin siyasallaşmasına, söz hakkı istemesine, uğradıkları haksızlıkları dillendirmesine engel olan resmi baskıların doğrudan sonucu olduğu unutulmamalı.
25 Mayıs 2007
25 Mayıs 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder